Önce Topluluk Sonra Ürün Mü?

Glossier'in Pazarlama Stratejisi

Merhaba,

Yapay zekâ bu hafta her zamankinden daha fazla hayatın içindeydi. OpenAI, ChatGPT’ye entegre ettiği Atlas adlı yapay zekâ destekli tarayıcıyla interneti doğrudan “düşünebilen” bir ortama dönüştürdü. Ardından müzik üretim aracını sızdırarak, ses dünyasına da girmeye hazırlandığını gösterdi.

Amazon, teslimat sürücüleri için AI destekli akıllı gözlükler tanıttı; alışveriş tarafında ise, “neden bu ürünü almalısın?” sorusuna cevap veren yeni AI alışveriş asistanı ile sektöre yeni bir standart koydu.

Oreo’nun ana şirketi Mondelez, reklam maliyetlerini azaltmak için yapay zekâyı doğrudan içerik üretim süreçlerine entegre etti.

Ve pazarlama bölümünde Glossier markasının Önce Topluluk Sonra Ürün stratejisini masaya yatırdık.

Hazırsanız, birlikte inceleyelim 👇

🔍 Bu Haftanın Öne Çıkan Haberleri

📩 Haftalık Pazarlama, Teknoloji ve Yapay Zekâ Bülteni – 29. Sayı
🗓 Tarih: 19 - 25 Ekim 2025

1. OpenAI, tarayıcıyı ürünleştiriyor: ChatGPT Atlas

Atlas; web içeriğini daha “görev odaklı” şekilde gezip derleyen, arama + özet + aksiyon üçlüsünü bir arayüzde birleştiren yeni bir deneyim.

2. Mondelez (Oreo) pazarlamada üretken yapay zekâya yükleniyor:

Oreo’nun sahibi Mondelez, küresel ölçekte medya ve içerik üretiminde yeni bir generative AI aracı devreye alıyor; amaç hem üretim hızını artırmak hem de pazarlama maliyetlerini “kayda değer” oranda kısmak. Bu tip hamleler, performans pazarlamasının geleceğinin “daha az kaynakla daha fazla varyasyon denemek” olduğunu hatırlatıyor; siz de içerik üretim süreçlerinizde test hacmini artırmak için üretken modelleri sistemleştirirseniz aynı verim sıçramasını yakalayabilirsiniz.

3. MIT’den “sürdürülebilir yapay zekâ” odağı:

Enerji tüketimi ve hesaplama maliyetleri büyüdükçe, MIT’de araştırmacılar hem donanım hem algoritma düzeyinde daha verimli AI için çözümler geliştiriyor.

4. Amazon, kuryelere akıllı gözlük veriyor:

Teslimat sürücüleri için tasarlanan yeni AI gözlükler; rota, doğrulama ve anlık talimatları eller serbest şekilde gösteriyor. Bu, mavi yaka operasyonlarında “ekrana bakmadan iş yapma” çağının habercisi; saha ekipleriniz varsa, benzer giyilebilir çözümlerle hem hata oranını hem de teslimat süresini kısaltabilirsiniz

5. GM, 2026’dan itibaren Gemini tabanlı araç içi asistan getiriyor:

Google Gemini entegre asistan; sürüş sırasında doğal dille komut, takvim/mesaj entegrasyonu ve araç fonksiyonlarını “konuşarak” yönetme gibi yetenekler sunacak.

6. Elektriği okyanusta depolamak: su altı batarya girişimi:

Derin sulardaki basıncı avantaja çeviren yeni teknoloji, yenilenebilir enerjinin depolama sorununa radikal bir alternatif öneriyor. AI veri merkezlerinin enerji iştahı düşünülünce, bu tip depolama atılımları önümüzdeki 5 yılda çok daha stratejik hale gelecek.

7. OpenAI generative müzik aracı üzerinde çalışıyor:

Yeni bir müzik üretim aracının test edildiği bildiriliyor; telif-doğrulama ve lisanslama tarafı belirleyici olacak. İçerik ekonomisinde “kurumsal müzik” üretimi (reklam, oyun, video) ciddi hız kazanabilir..

8. Wonder Studios (OpenAI destekli) Hollywood’a AI içerik getiriyor—12M $ yatırım:

Karakter animasyonu ve VFX iş akışlarını demokratikleştirmeyi hedefleyen platform, stüdyo dışı yapımcılara da “sinema kalitesine yakın” üretim imkânı sunuyor. Markalı içerik ve reklam filmi üretiminde maliyet hız dengesi değişiyor.

Pazarlama Stratejisi:Önce Topluluk Sonra Ürün

Glossier’nin hikayesi modern pazarlama tarihinin en güçlü “community-driven” örneklerinden biri. 2010’da Emily Weiss’in kurduğu Into The Gloss isimli blog, aslında markanın laboratuvarıydı. Blog, ünlülerin ve sıradan kullanıcıların güzellik rutinlerini anlattığı, ürün tavsiyelerini paylaştığı ve binlerce yorumla topluluğun birbirinden öğrendiği bir platform haline geldi. Yıllarca toplanan bu veriler, bir blogun ötesine geçti; aslında kitle temelli bir araştırma merkeziydi. Weiss, bu kitlenin isteklerini dinleyerek 2014’te Glossier’yi kurdu. Yani marka, ürünle başlamadı; ürünler, topluluğun talepleriyle doğdu. Bu, “önce topluluk, sonra ürün” yaklaşımının en saf haliydi.

Glossier’nin konumlandırması, o yıllarda güzellik endüstrisinin sahneye koyduğu abartılı, kusursuzluk odaklı görsellikten kökten ayrılıyordu. Reklamlarda Photoshop’la pürüzsüzleştirilmiş yüzler yerine, gerçek cilt dokusu, doğal görünüm ve makyajsız selfie estetiği vardı. Marka, “Skin first, makeup second” sloganıyla güzellik anlayışını değiştirdi. Bu söylem, yalnızca ürün vaadi değil, aynı zamanda bir kimlik vaadiydi. Tüketici, Glossier’yi tercih ederek yalnızca bir kozmetik ürünü değil, “ben doğallığı önemsiyorum, sahiciliği seçiyorum” mesajını da taşıyordu. Bu noktada markanın başarısı, tüketiciye sadece ürün değil, bir aidiyet sunmasında gizliydi.

Pazarlama stratejileri tamamen dijital ve sosyal medya merkezliydi. 2010’ların başında Facebook reklamları hâlâ keşif aşamasındayken, Glossier Instagram’ı markanın DNA’sına entegre etti. Kullanıcıların ürettiği içerikler markanın vitrini haline geldi. Paylaşılan her selfie, aslında bir reklam değil, bir topluluk beyanıydı. Glossier böylece reklama harcadığı her doları, aslında organik bir sosyal kanatla çarpmış oldu. Kullanıcı yorumları, blog üzerinden gelen geri bildirimler ve Instagram’da açılan diyaloglar, ürün geliştirme sürecine doğrudan aktı. Bu açıdan bakıldığında Glossier yalnızca bir kozmetik markası değil, kitlesiyle birlikte yaşayan, onlardan öğrenen bir organizmaydı.

Markanın başarısındaki bir diğer unsur, sadelikle premium algısı arasında kurduğu köprüydü. Ambalajlarda pastel tonlar, minimal tipografi ve Instagram’a uygun “aesthetic” görsellik vardı. Ürün çeşitliliği başlangıçta azdı, fakat bu azlık stratejikti. Çok geniş bir ürün gamı yerine birkaç ikonik ürünü topluluk fenomenine dönüştürdü. Bu ürünler sadece satış değil, aynı zamanda sosyal medyada paylaşılan birer sembol oldu. Glossier, tüketicinin banyosunda bir kozmetik ürünü olmanın ötesinde, “masanın üzerinde görünür tutulacak” bir aksesuar haline geldi.

Glossier’nin yükseliş hikayesinin yanında inişleri de öğretici. 2019 sonrası marka, hızla genişleyen fiziksel mağazaları, agresif büyüme planları ve pandemi etkisiyle bir tür “kimlik kaybı” yaşadı. Çok hızlı büyüyen DTC markalarının ortak problemi olan “toplulukla kurulan bağı kurumsal ölçek içinde sürdürmek” sınavını verdi. Bir dönem satışlar ve ilgi düşse de, son yıllarda yeniden “öz DNA”ya dönerek, topluluğa kulak veren daha yalın bir stratejiyle toparlanma sinyalleri veriyor. Bu da şu dersi içeriyor: topluluk odaklı markalar için en büyük risk, topluluğun üstüne inşa edildikleri zemini unutmak.

Glossier bugün pazarlama profesyonelleri için şu stratejik dersleri veriyor: Birincisi, kitlenizi ürünün önüne koyarsanız, ürün pazara girdiğinde hazır bir talep bulursunuz. İkincisi, reklam bütçesini “insanların kendilerini ifade etmesine” kanalize etmek, klasik medya satın almaktan çok daha kalıcı bir değer yaratır. Üçüncüsü, topluluk temelli markaların büyüme sancıları, ürün stratejisinden çok kültürel sadakat yönetimiyle ilgilidir.

Bülteni daha da geliştirmemiz için önerileriniz ya da eklenmesini istediğiniz konular varsa bizimle paylaşmaktan çekinmeyin. Her hafta daha iyisini sunabilmek için sizin geri bildirimleriniz bizim için çok değerli.

Bu bültenin size değer kattığını düşünüyorsanız, işine yarayacağını düşündüğünüz bir arkadaşınıza ileterek onun da bu bilgilerden faydalanmasını sağlayabilirsiniz. Birlikte büyüyelim, gelişelim.

Okuduğunuz için teşekkür, haftaya yeni sayıda görüşmek üzere…

Miran / Pazarlama Kodları Ekibi

Reply

or to participate.